
Genital siğil, Human Papilloma Virüsü (HPV)’nin neden olduğu bir hastalıktır. Hem kadınlarda hem erkeklerde görülebilir. Çoğunlukla cinsel yol ile bulaşmasına rağmen düşük ihtimalle başka bulaşma yollarıda bilinmektedir. Cinsel yolla bulaşan en yaygın enfeksiyonlardan biridir. Dünyada milyonlarca insanı etkileyen bu hastalık özellikle rahim ağzı kanseri (serviks ca) başta olmak üzere başka kanser türleriyle de ilişkili olması sağlık açısından büyük önem taşır. HPV’nin bazı türleri zararsızken, bazı türleri kansere yol açabilmektedir.
HPV, çift sarmallı DNA virüslerinden biridir. Bu virüsün 200’den fazla tipi tanımlanmıştır. Bu tiplerin bazıları düşük risklidir (genital siğillere neden olabilir),bazıları ise yüksek risklidir ve kanserle ilişkilidir. Özellikle HPV tip 16 ve 18, rahim ağzı kanserlerinin yaklaşık %70’inden sorumludur.
HPV 6 ve 11: Genital siğillerin başlıca nedenleridir, ancak kansere yol açmazlar.
HPV 16 ve 18: Rahim ağzı kanserlerinin yaklaşık %70'inden sorumludur.
HPV 31, 33, 45, 52, 58: Yüksek riskli türlerdir ve kanser gelişimiyle ilişkilidir.
HPV 26, 53, 66, 67, 70, 73, 82: Olası kanser riski taşıyan türlerdir; ancak bu türlerin kanserle ilişkilendirilmesi konusunda sınırlı kanıtlar bulunmaktadır.
İstanbul'da yapılan çeşitli bilimsel çalışmalar, HPV (Human Papillomavirus) enfeksiyonunun yaygınlığını ve genotip dağılımını detaylı bir şekilde ortaya koymaktadır. İşte öne çıkan bazı bulgular:
HPV enfeksiyonu İstanbul'da yaygındır, özellikle genç kadınlar arasında yüksek prevalans gözlemlenmektedir.
HPV-16, en sık görülen yüksek riskli türdür ve servikal kanser gelişiminde önemli bir rol oynar.
Çoklu HPV enfeksiyonları ve yüksek riskli türlerin varlığı, düzenli tarama ve aşılama programlarının önemini vurgulamaktadır.
Eşcinsel erkekler arasında HPV enfeksiyonu, özellikle anal seksin yaygın olması ve bağışıklık sistemiyle ilgili faktörler nedeniyle daha sık görülebilir. HPV, anal kanser gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği için, HPV enfeksiyonlarına karşı korunmak çok önemlidir. HPV aşısı bu enfeksiyonları önlemek ve HPV'nin yol açabileceği kanser riskini azaltmak için etkili bir koruma yöntemidir. Ayrıca, düzenli sağlık kontrolleri ve korunma yöntemleri, HPV'nin yayılmasını engellemeye yardımcı olabilir.
Araştırmalar, eşcinsel erkeklerin HPV enfeksiyonuna daha yatkın olduğunu ve bu grubun genellikle heteroseksüel erkeklere göre daha yüksek oranlarda HPV enfeksiyonu taşıdığını göstermektedir. Örneğin, yapılan bazı çalışmalar, eşcinsel erkekler arasında HPV enfeksiyonunun oranının %40 ile %70 arasında değişebileceğini belirtmiştir.
Heteroseksüel erkeklerde bu oran genellikle %20-50 civarındadır.
HPV'nin eşcinsel erkekler arasında prevalansı, heteroseksüel erkeklere göre daha yüksektir. Özellikle anal seksin yaygın olması ve HIV ile ilişkili bağışıklık sistemi zayıflığı, bu grubun HPV'ye daha fazla maruz kalmasına neden olur. Bu nedenle, eşcinsel erkekler arasında HPV enfeksiyonunun yaygınlığını azaltmak için HPV aşısı, düzenli sağlık kontrolleri ve korunma yöntemleri büyük önem taşır.
HPV'nin prevalansı, yani toplumda ne kadar yaygın olduğu yaşa, cinsiyete, cinsel davranışlara ve coğrafyaya göre değişir. Ancak genel olarak:
Dünya Genelinde HPV Prevalansı
Türkiye’de HPV Prevalansı
Türkiye'deki çalışmalar farklılık gösterse de genel olarak;
Türkiye'de HPV prevalansı yapılan çalışmalara göre değişiklik göstermektedir. Genellikle HPV pozitiflik oranları %10 ile %36 arasında değişmektedir. En sık görülen yüksek riskli HPV türleri HPV 16, HPV 31, HPV 51 ve HPV 52 olarak tespit edilmiştir. Genç yaş gruplarında (özellikle 17–34 yaş) HPV pozitiflik oranı daha yüksek bulunmuştur.
HPV'nin neden olduğu rahim ağzı kanseri gibi ciddi sağlık sorunlarının önlenmesi için HPV aşısı önemli bir koruyucu yöntemdir. Türkiye'de HPV aşısı şu an ulusal aşılama programında yer almamakla birlikte, aşılar mevcuttur ve kadınlar arasında aşılama oranları artmaktadır.
İstanbul'da yapılan çeşitli bilimsel çalışmalara göre, HPV (Human Papilloma Virüsü) enfeksiyonunun prevalansı farklı yaş grupları ve klinik durumlara göre değişiklik göstermektedir. İşte İstanbul'da HPV prevalansı hakkında öne çıkan bazı bulgular:
İstanbul'da 4879 Tarama Üzerine Yapılan Çalışma (2001–2019)
İstanbul'da 2001–2019 yılları arasında yapılan bu çalışmada, 4879 tarama sonucu incelenmiştir. Bulgular:
İstanbul'da 2285 Kadın Üzerine Yapılan Çalışma (2018–2020)
İstanbul'da 17–76 yaş arasındaki 2285 kadının rahim ağzı örnekleri incelenmiştir. Bulgular:
HPV, dünya çapında çok yaygın bir enfeksiyon olmasına rağmen, çoğu insan semptom göstermez ve kendiliğinden iyileşir. Ancak, yüksek riskli türlerin kanser gibi ciddi hastalıklara yol açabileceği unutulmamalıdır. Bu yüzden HPV aşısı ve düzenli taramalar, önemli koruyucu yöntemlerdir.
HPV (Human Papillomavirus) için doğrudan bir tedavi yoktur çünkü HPV virüsü genellikle vücut tarafından kendiliğinden temizlenir. Çoğu durumda, HPV enfeksiyonu birkaç yıl içinde kendi kendine iyileşir. Ancak, HPV'nin neden olduğu bazı sağlık sorunlarının tedavisi ve virüsün etkilerinin yönetimi mümkündür. Tedavi, genellikle HPV'ye bağlı semptomlar veya komplikasyonlar için yapılır.
HPV, en sık olarak cinsel yolla bulaşır. Bu bulaşma vajinal, anal veya oral seks şeklinde görülür. Bu hastalık belirti göstermeyen kişilerden de bulaşabilir. Nadiren de doğum sırasında anneden bebeğe geçiş görülür. Bu sadece cinsel ilişki değil; cilt teması, öpüşme ya da ortak havlu kullanımı gibi yollarla da geçebilir.
Genital siğile neden olan HPV virüsü çoğu kez belirti göstermez ve bağışıklık sistemi tarafından birkaç yıl içinde kendiliğinden temizlenebilir. Ancak bazı durumlarda virüs kalıcı hale gelir ve hücrelerde değişikliklere neden olarak kansere dönüşüm gözlenir. Genital siğiller HPV nin neden olduğu en yaygın bulgudur. Çoğu zaman HPV bulaşsa bile hiçbir belirti vermez ve kendi kendine geçer. Ama bazı insanlarda siğiller çıkabilir. Özellikle genital bölgede çıkan siğiller, HPV’nin düşük riskli türlerinden kaynaklanır. Virüs yıllarca vücutta kalıp zamanla kansere neden olabilir.
Genital siğiller, insan papilloma virüsünün (HPV) belirli tiplerinin neden olduğu, mukozal veya keratinize genital deride ortaya çıkan benign proliferatif lezyonlardır. En sık HPV tip 6 ve 11 sorumludur. Klinik olarak ortaya çıkış şekli, enfekte bireyin bağışıklık durumu, enfeksiyonun süresi ve genital bölgenin anatomik özelliklerine göre değişkenlik gösterir.
Kadınlarda genital siğiller en sık vulva, perine, perianal bölge ve servikal mukozada görülürken; erkeklerde penis şaftı, glans penis, skrotum ve anüs çevresi gibi bölgeler en sık etkilenen alanlardır. Her iki cinsiyette de oral-genital temasla bulaşmış siğiller ağız, dudak ve farinks gibi bölgelerde de saptanabilir. Özellikle immünsüprese hastalarda, lezyonlar daha yaygın ve atipik dağılımda olabilir.
Lezyonlar tipik olarak deri renginde veya hafif hiperpigmente, yumuşak, papillomatöz çıkıntılar şeklinde tanımlanır. Tekli veya çok sayıda, küçük kabarcık benzeri yapılar halinde olabilir. “Karnabahar görünümü” en sık tanımlanan formdur. Bazı lezyonlar minimal kabarıklıkla ya da düz yüzeyli olarak saptanabilir ve bu durumda kolposkopik değerlendirme gerekebilir.
Fiziksel olarak çoğu hasta asemptomatiktir; lezyonlar yalnızca görsel olarak fark edilir. Ancak, bazı bireylerde lezyonların büyüklüğüne, lokalizasyonuna ve temas durumuna bağlı olarak şu yakınmalar ortaya çıkabilir:
Subklinik HPV enfeksiyonları gözle görülür siğil oluşturmadan da var olabilir ve yalnızca özel muayene teknikleriyle saptanabilir. Bu durum, özellikle servikal ve perianal lezyonlarda önem arz eder.
Genital siğillerin tedavisinde temel hedefler arasında lezyonun ortadan kaldırılması, semptomların giderilmesi ve kozmetik iyileşme yer alır. HPV enfeksiyonu tedavi edilemese de, lezyonların ortadan kaldırılmasıyla viral yük azaltılabilir ve bulaştırıcılık düşürülebilir. Tedavi yöntemi seçilirken; lezyon sayısı, boyutu, lokalizasyonu, hastanın tercihi ve immün durumu dikkate alınmalıdır. Aşağıda en sık başvurulan tedavi yöntemleri detaylı şekilde ele alınmıştır:
Kriyoterapi, sıvı azot kullanılarak lezyonun dondurulması ve nekrotize edilmesi esasına dayanır. Epitel hücrelerinin donarak yıkıma uğraması, siğilin tahrip olmasını sağlar. Genellikle birkaç saniyelik uygulamalarla 1–3 seans yeterli olabilir. Avantajları arasında uygulama kolaylığı, hızlı iyileşme ve düşük maliyet yer alır. Dezavantajları ise hipopigmentasyon riski ve lokal ödemdir. Ağrısız olması nedeniyle genital bölgede sıklıkla tercih edilir.
Bu yöntemde elektrik akımı ile oluşturulan ısı enerjisi kullanılarak lezyonlar koagüle edilir. Özellikle daha büyük ve keratinize siğillerde etkilidir. İşlem lokal anestezi altında uygulanır ve genellikle tek seansta tamamlanabilir. Enfeksiyon ve skar gelişimi açısından dikkatli postoperatif takip gerekir. Ağrılı bir yöntem olabileceğinden hasta bilgilendirilmelidir.
Karbon dioksit (CO₂) lazer ya da Er:YAG lazerler, siğil dokusunu buharlaştırmak için kullanılır. Özellikle geniş yüzeyli, mukozal yerleşimli veya tedaviye dirençli lezyonlarda etkinliği yüksektir. Lazer tedavisi, minimal kanama ve çevre dokuya sınırlı hasar avantajı taşır. Ancak maliyeti yüksektir ve özel cihaz gerektirir. Lokal veya genel anestezi altında yapılabilir. Nüks oranları, cerrahiye kıyasla düşüktür.

Lezyonun bistüri veya makas yardımıyla tamamen çıkarılması esasına dayanır. Genellikle büyük boyutlu, atipik veya malignite şüphesi içeren siğillerde tercih edilir. Histopatolojik değerlendirme yapılabilmesi avantaj sağlar. Ancak yara iyileşmesi uzun sürebilir ve skar riski mevcuttur. Lokal anestezi altında kısa sürede uygulanabilir.
Topikal tedaviler, hastanın evde kendi kendine uygulayabileceği seçenekler sunar ve özellikle küçük ve sınırlı lezyonlarda etkilidir. En yaygın kullanılan ajanlar şunlardır:
Topikal tedavilerin avantajı non-invaziv olmalarıdır. Ancak sabır gerektirir, lokal irritasyon ve yanma gibi yan etkiler gözlenebilir.
Genital siğiller, çoğunlukla cinsel yolla bulaşan Human Papilloma Virus (HPV) enfeksiyonunun düşük riskli tiplerine (özellikle HPV 6 ve 11) bağlı olarak gelişir. Tedaviye başlamadan önce hasta, siğillerin viral bir enfeksiyondan kaynaklandığını, tedavinin siğilleri ortadan kaldırdığını fakat HPV enfeksiyonunu tamamen yok etmediğini bilmelidir. Bu durum, ileride siğillerin nüks edebileceği anlamına gelir.
Tedavi öncesi bilgilendirme şunları içermelidir:
Tedavi sonrası hastaya aktarılması gerekenler:
Genital siğil tedavisinde seans sayısı, siğillerin sayısı, yerleşim yeri, büyüklüğü, bağışıklık durumu ve seçilen tedavi modalitesine göre değişkenlik gösterir. Kliniğimizde uygulanan kriyoterapi, elektrokoterizasyon, lazer ablasyon ve topikal ajanlarla tedavide genellikle 2 ila 6 seans yeterli olmaktadır. Ancak bazı hastalarda özellikle immünsüpresif bireylerde veya yaygın lezyon varlığında bu sayı artabilir. Tedaviye yanıt, genellikle ilk 1-2 seansta belirginleşir; ancak rekürrens riski nedeniyle tedavi sonrası 6 aya kadar düzenli takip önerilir. Seanslar genellikle 7-14 gün aralıklarla planlanmakta ve her kontrol muayenesinde yeni oluşumlar değerlendirilerek gerekirse müdahale edilmektedir. Tedavi süresi kişiselleştirilmekte olup, nihai amaç hem mevcut lezyonları ortadan kaldırmak hem de viral yükü minimize etmektir.
Tedavi sonrası süreç, uygulanan yönteme bağlı olarak değişir (kriyoterapi, elektrocerrahi, lazer ablasyon, topikal ajanlar vb.). Ancak genel olarak aşağıdaki öneriler geçerlidir:
Genital siğil tedavisinden sonra cinsel aktiviteye dönüş zamanı, uygulanan tedavi yöntemine ve lezyonların iyileşme sürecine bağlı olarak değişir. Genel olarak, tüm lezyonların tamamen epitelize olması ve lokal inflamasyonun gerilemesi beklenmelidir. Bu da çoğunlukla 3 ila 4 hafta sürebilir. Ablatif tedaviler sonrası mukozal dokunun iyileşmesi ortalama 21 gün sürer. Bu dönemde cinsel ilişki önerilmez çünkü hem partnerin enfekte olma riski devam eder hem de epitelizasyon tamamlanmadan gerçekleşen ilişki, yeni lezyonların oluşumunu kolaylaştırabilir. Ayrıca kondom kullanımı HPV’ye karşı %100 koruma sağlamaz; dolayısıyla yalnızca bariyer korunma yöntemlerine güvenmek yeterli değildir. Cinsel partnerin de değerlendirilmesi ve gerekirse eş zamanlı takibi önem arz eder.
Gebelik döneminde genital siğil tedavisi dikkatle planlanmalıdır çünkü hem annenin hem de fetusun sağlığı gözetilmelidir. HPV enfeksiyonu, gebelerde hormonal ve immünolojik değişikliklere bağlı olarak daha hızlı büyüyebilir. Özellikle doğum kanalında yer alan büyük kondilomlar, doğum sırasında mekanik obstrüksiyon oluşturabileceği gibi, nadiren de olsa yenidoğanda laringeal papillomatozis riskini artırabilir. Bu nedenle büyük ve doğum kanalına yakın lezyonlar genellikle gebeliğin ikinci trimesterinde tedavi edilir. Kriyoterapi, güvenli kabul edilen bir yöntemdir ve gebelerde sıklıkla tercih edilir. Elektrokoter ve lazer ise dikkatli seçilmiş olgularda kullanılabilir. Topikal ajanlardan podofilin türevleri gebelikte kontrendikedir. Gebe hastalarda tedavi kararı verirken, lezyonun yaygınlığı, semptom varlığı, doğum zamanı ve obstetrik riskler birlikte değerlendirilmelidir.
Genital siğillerin hızlı ve etkili tedavisi için öncelikle doğru hasta ve lezyon değerlendirmesi esastır. En hızlı sonuç, genellikle ablasyon yöntemleri ile alınır. Elektrokoterizasyon ve lazer ablasyon, tek seansta belirgin temizleme sağlayabilir. Ancak hızlı iyileşme her zaman "en iyi sonuç" anlamına gelmez; çünkü rekürrens riski daima göz önünde bulundurulmalıdır. Siğilin erken evrede fark edilip müdahale edilmesi, tedavi süresini ciddi anlamda kısaltır. Ayrıca hastanın bağışıklık sistemini güçlendiren yaşam tarzı değişiklikleri (sigaranın bırakılması, stres yönetimi, yeterli uyku, dengeli beslenme) viral temizliği hızlandırabilir. Tedavi sonrası immünmodülatör kremler veya sistemik destekler, iyileşme sürecini hızlandırmada yardımcı olabilir. Ancak tüm bu yaklaşımların uzman hekim kontrolünde, kişiye özel planlanması gerekir.
Genital siğillerin yakılması (elektrokoter, lazer ablasyon vb.) yalnızca lezyonun görünür kısmını yok eder; ancak alttaki epitelde HPV DNA’sı kalabilir. Bu nedenle yakma işlemi sonrası bile HPV bulaştırıcılığı bir süre devam edebilir. Özellikle ilk birkaç hafta, virüs partiküllerinin ciltten ve mukozal yüzeylerden salınmaya devam etmesi mümkündür. Bu durum, partnerin enfekte olma riskini korur. Yakılan siğillerin olduğu alanlar iyileşene kadar cinsel ilişkiden kaçınılması önerilir. Bunun yanı sıra, bazı hastalarda lezyonların görünürde tamamen yok olmasına rağmen subklinik enfeksiyon varlığını sürdürür ve rekürrens riski doğurur. HPV'nin tamamen eliminasyonu, yalnızca lezyonun ortadan kaldırılmasıyla sağlanamaz; bağışıklık sisteminin virüsü baskılaması gerekir. Bu nedenle, siğil tedavisi tamamlandıktan sonra bile hastanın 6-12 ay süreyle düzenli kontrol edilmesi ve immün yanıtın desteklenmesi önemlidir.
Genital siğiller başarılı şekilde tedavi edilse bile, HPV virüsü vücuttan tamamen temizlenmez. Ancak bağışıklık sistemi zamanla virüsü baskılayabilir.
Tedavi yöntemine bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte, çoğu olguda iz kalmaz veya minimal iz kalır.
Bazı ülkelerde reçetesiz satılan ürünler mevcut olsa da, genital bölgeye uygulanacak hiçbir tedavi doktor kontrolü dışında önerilmez.
Dolayısıyla mutlaka dermatolog veya jinekolog değerlendirmesi gereklidir.
Evet. Genital siğillerin %90’ından fazlası HPV tip 6 ve 11 kaynaklıdır. Bu nedenle genital siğil tanısı konulan her hasta, HPV enfeksiyonu taşıyıcısı kabul edilir. Ancak HPV’nin yüksek riskli tipleri (örneğin 16, 18) siğil oluşturmaz; bunlar daha çok servikal displazi ve kanserle ilişkilidir.
Genel cerrahi hastalıkları ile ilgili tedavi sürecinizde, doğru teşhis ve etkili tedavi yöntemleriyle yanınızda olmaya özen gösteriyoruz. Burada, benimle sağlık yolculuğunu paylaşan hastalarımın gerçek deneyimlerini okuyabilirsiniz. Onların samimi yorumları, sizin için de yol gösterici olabilir.